Büyüyen Tehlike Diyabet
Uzun yıllar varlıklı toplumların hastalığı olarak kabul edilen diyabet, son çeyrek yüzyılda küresel biçimde tüm dünyada artış göstermiş ve özellikle gelişmekte olan toplumlarda salgın boyutuna varmıştır. Hasta, ailesi, toplum ve ulusal ekonomi üzerinde büyük yük oluşturan diyabet, aslında büyük ölçüde önlenebilir veya en azından geciktirilebilir bir sorundur.
‘Türkiye Diyabet, Hipertansiyon, Obezite ve Endokrinolojik Hastalıklar Prevalans Çalışması (TURDEP-II)’na göre ülkemizde diyabet prevalansının 12 yılda %90 oranında artarak %13.7’ye ulaştığı görülmüştür. TURDEP-II çalışması ile ayrıca toplumda diyabet farkındalığının azaldığı ve
bu sebeple diyabetlilerin neredeyse yarısının (%45.5) daha önce tanı almamış, yeni diyabetliler olduğu anlaşılmıştır. Bu durum uluslararası otoritelerin de dikkatini çekmiş ve ‘IDF 6. Diyabet Atlası’nda
Türkiye’nin, hem prevalans hem de nüfus açısından Avrupa’da diyabetin en sık görüldüğü ilk beş ülke içinde olduğu bildirilmiştir. Ek olarak aynı yayında Türkiye’nin önümüzdeki 20 yıl içinde diyabetin en sık görüleceği ilk 10 ülke listesine gireceğine işaret edilmektedir.
Peki diyabet hastalığı tam olarak nasıl bir hastalık, bakacak olursak; Diyabet, vücudumuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumunda gelişen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir (hiperglisemi).Kontrolsüz seyreden kan şekeri yüksekliği ise zamanla kalp, göz. böbrek ve sinir hastalıklarına sebebiyet verebilir. Diyabet başlıca Tip1 Diyabet ve Tip 2 Diyabet olmak üzere iki grupta sınıflandırılır.
Tip 1 diyabet gelişiminde genetik yatkınlık ve henüz net olarak ortaya konmamış birçok çevresel faktörün rol oynadığı düşünülmektedir. Diyabet hastalarının %5-10’u tip 1 diyabetlidir. Genellikle 30 yaşından önce başlar ve çocukluk çağı diyabeti olarak da bilinir. Ağız kuruluğu, çok su içme, çok idrara çıkma, sık acıkma, zayıflık ve yorgunluk hastalığın başlıca belirtileridir. Hastalar sıklıkla zayıf ya da normal kilodadır. Tip 1 diyabette tedavinin temelini eksik olan insülini yerine koymak oluşturur.Tip 1 diyabetli bireyler günlük insülin tedavisi, yakın izlem, dengeli ve düzenli beslenme ve fizik aktivite ile normal ve sağlıklı bir yaşam sürebilirler.
Tip 2 diyabet ise obezite ve fiziksel inaktiviteye bağlı olarak genellikle daha sık görülmekte ve tüm diyabet olgularının %90’dan fazlasını oluşturmaktadır. Tip 2 diyabet genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkar, yaşlanma ile sıklığı artar.Tip 2 diyabet önlenebilir ve geciktirilebilir olması sebebiyle önlem alınabilmesi açısından önemlidir.Tip1 diyabet için henüz önlenebilelen bir risk faktörü yokken Tip2 diyabet için ise şişmanlık ve hareketsiz yaşamla mücadele korumada önem taşır.
TİP 2 DİYABET VE KOMPLİKASYONLARINDAN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLER
1.Boya uygun vücut ağırlığı hedeflenmeli ve korunmaya çalışılmalıdır.
2.Yeterli ve dengeli beslenilmeli; günde en az beş porsiyon sebze-meyve tüketilmelidir.
3.Az az sık sık beslenilmelidir ve öğün atlanmamalıdır.
4. Beslenmemizde posa miktarını arttırmak adına; beyaz ekmek yerine tam tahıl ekmeği, yulaf ekmeği, çavdar ekmeği; pirinç veya makarna yerine bulgur; meyve suyu yerine meyve tüketilmelidir. Öğünlerde mutlaka sebze ve salata yemeli, haftada 2-3 defa kuru baklagil tüketilmelidir.
5.Et,süt,peynir gibi besinlerde tam yağlı yerine yarım yağlı ürünler tercih edilmelidir.
6.Haftada bir iki kez balık tüketilmelidir.
7. Günlük alınan tuz miktarı 5 g'ı aşmamalıdır.
8. Fiziksel olarak aktif olunmalıdır. Haftanın en az 5 günü, düzenli olarak en az 30 dk. orta yoğunlukta aktivite (örneğin tempolu yürüme egzersizleri) yapılmalıdır. Kilo kaybı sağlanması için daha fazla fiziksel aktivite yapılması gereklidir.
9. Sigara kullanılmamalı ve aşırı alkol tüketiminden kaçınılmalıdır.